29 Mart 2009

İspanya 1-0 Türkiye | Pas yapan takıma pres?


Maçtan önce tüm yorumcular maçın çok gollü geçeceği yönünde bol bol atıp tutmasına ısrarla karşı görüşle maçın 1-0 biteceğini iddia etmiştim. Bu gerçekleşti.(1)

Maç başladı ve her adama delice pres yapan takımı görünce "Böyle giderse maçın son bölümü takım düşer kondisyon olarak." iddiasında bulunmuştum. Ne yazık ki bu da gerçekleşti.(2)

Galatasaray'da başarılı olduğu iddia edilen (Türkiye'de evet) Fatih Terim ne şaşırtıcıdır ki Şampiyonlar Ligi'nde bir hiçten öteye gidememişti. Neden gidememişti? Çünkü ligde çılgınlarca pres yaparak vasatın altındaki Anadolu takımlarını ezen GS, devlerin arenasında pas yapan takımlara karşı gereksizce ve akılsızca yaptığı presle hep başarısız oldu. Chelsea geldi 5 attı, gitti.

Bugün Terim'in çıkarttığı 11 çok doğruydu. 2 forvet yaptı gayet iyi, korkak düşünmedi. Orta sahadaki seçimler yine hücum ağırlıklıydı. Bir şekilde takıma korkmaması gerektiği aşılanmalıydı. Terim bunu kadro seçimiyle gösterdi. İkinci aşama takımın oynama mentalitesiydi. Pres yapma mentalitesi doğru olmayandı, her ismi iyi pas yapabilen takıma karşı. Korktuğum başıma geldi. İlk 30 dakika yalancı bir iyi futbol. 90 dakika baktığımızda da tamamen İspanya hakimiyeti. Kimse kendini 30 dakika iyi oynadık diye kandırmasın. Biz o 30 dakikada cebimizden yedik.

Maçın ikinci yarısında da tablo netleşti. Maç 1-0 olmasına rağmen yarım saat sanki 5-0'mış gibi geçti maç. Bir sağ bekin en fazla gol pozisyonuna girdiği maçlardan biri haline dönüştü maç. Zorlanmadan üstüste 15 pasın üzerine çıktı defalarca İspanya.


Maçtan gözüme takılan bir sahne vardı. Ramos bilmem kaçıncı bindirmesini yaparken ikinci yarıda, orta yaptı, İbrahim Üzülmez sırtını döndü, ardından bir de kafasına gelmesin diye kafasını eğdi. Bu ülkenin ikinci sol beki böyle korkak mı olmalı, yoksa Konfederasyon Kupası'nda Alex'in şutuna kafa sokan Bülent Korkmaz gibi mi olmalı?!


Bir duayla bitirelim: Allah tüm futbolcularımıza Xavi'deki futbol zekasının zerresini versin inşallah. Amin!!!

20 Mart 2009

Hep aynı nakarat aynı aynı | Kocaeli-Bursa


Ben hariç umutlananlar olmuştu şampiyonluk için. Bugün yine yeniden umutlar kırılmıştır. Daha önce de defalarca umutlananlar olmuştu. Bu sezon 2. olabilmek çok büyük başarıdır. Şampiyonluk sadece hayal.

Kocaelispor maçında da aynı terane yaşandı. Gol atıldı ilk 5 dakikada. Ardındna rakip tek kale oynadı. Öyle ya da böyle gol olacağı belli. Takım ileri çıkarken Güiza'ya uzun pas yapmaktan daha farklı bir seçeneği beceremedi bir türlü. Gürhan girdi takımı toparlamak için. Bu tip değişikliğe her zaman karşıyım. Gürhan gibi uzun süre almayan oyuncuları oynatacaksan sadece maçın başında sahaya sürersen bir anlamı olur. Adam ortalama 5 dakika oynamış sezon boyunca, takımı toparlasın diye sahaya giriyor. Olmayacak işler...


Sonunda taraftar Lugano için bir şey yaptı. Basri Dirimli ile aynı pankartta Lugano'nun resmini koyarak Lugano'yu yücelterek "gitme" çağrısı yaptı. Kapısında da yatılması lazım. Yeter ki gitmesin. Ama sanıyorum gideceğini herkes kabullenmiş durumda. Bir şeyler olsa da gitmese diye boş boş ummaktan başka bir şey kalmıyor galiba. Bu güzel pankartta emeğe geçen herkese sonsuz teşekkür ederim...

Galatasaray (1)2-3(1) Hamburger SV | AFİYET OLSUN

Almanya'daki maçta "Avrupa bal sezonunun" son maçını sadece 1 gol yiyerek tamamlayan Galatasaray üstüste yapılan hatalar sonucunda kupaya veda etti. Futbolcu-Teknik Direktör-Yönetici üçgeninde çok ciddi hatalar bu "bal sezonunu" sonlandırdı.

  1. Meira: Emre Aşık, Emre Güngör, Meira, Servet Çetin. 4 tane gerçek stoperden elinde sadece 2 tane kalan Galatasaray Meira'yı satarak tek stopere kaldı. Kader bu ki, tek stoper de saçma bir pozisyonda son adamı düşürüp atılınca dünyada bir daha asla görülmeyecek bir olay yaşandı ve Kewell toperde oynamak zorunda kaldı 120 dakika.
  2. Lincoln: Almanya'da iki oyuncudan biri çıkmak zorundaydı kırmızı karttan sonra. Biri Kewell, diğeri de Lincoln. Kewell stopere çekildiği için Lincoln alındı dışarıya. Bu karara Lincoln, Bülent Korkmaz'ı aşağılayıcı şekilde itiraz edince önce para cezası geldi, ardından da Trabzon'da kulübe yolu gözüktü. Tüm bunlardan sonra hırs yapması beklenirken, Lincoln sahada küskünleri oynadı. Koca bir "hiç"ti sahada.
  3. Bülent Korkmaz: İstanbul'daki maçta takım oyunu kuramadı bir türlü. Bunun en büyük nedeni Lincoln'un top alıp servis yapmamasıydı. Takım sürekli hücuma çıkarken geriye pas vermek zorunda kaldı. Tek çare olarak topu uzun şişirmek kaldı. Arda bunu ikinci yarıda serbest oynayarak kapatmaya çalıştı.

Yönetim'in kötü durumdaki Galatasaray'ı gazlamak için tüm Kadıköy vurguları, teknik direktör değişimi bir işe yaramadı, hayaller ketçapla mayonez arasında kaybolup gitti.

Kaleye gelen her top neredeyse gol oldu. De Sanctis bazı toplara atlamayı bile düşünmedi.

Arda inanılmaz bir top oynadı. Tek başına takımı sürükledi ama bu noktada yetmedi. Yaptığı asist olağanüstüydü. Türkiye'nin tartışmasız en iyisi şu anda.


"Kadıköy'de ne kaldıracaktınız?" diye sormuşlar. Cevabını önümüzdeki sezon verebilirler herhalde.

15 Mart 2009

Trabzonspor 2-2 Galatasaray | 61. dakika aptallığı

Sivasspor ve Beşiktaş kazanmıştı Fenerbahçe puan kaybetmişti. Bu maçı kaybeden Fenerbahçe ile aynı kaderi yaşamaya başlayacaktı. Beraberlikte ise ikisi de yarışın biraz gerisinde kalacaklardı. Bu maçtan diğer takımların beklediği sonuç, beraberlik çıktı.

Bu maçın berabere bitmemesi için yapılması gereken çok şeyi iki taraf da yapamayarak büyük bir avantajı teptiler. Bu yapılmaması gerekenlerden en aptalcası 61. dakika safsatası. Trabzonspor tam baskıyı kurmuş, tüm dönen topları topluyor tekrar hücum ediyor, kornerler kazanıyor, bir anda o saçmalık kendini gösterdi. Kutluyorsan bari mantıklı kutla! Anlamsızca sahaya salınan balonlar yüzünden oyun 5 dakika durdu, Galataraylılar nefes aldı, kendine geldi. Trabzonspor'un yarattığı baskı kırıldı.

Galatasaray 2-1 öne geçtiğinde takımın kondisyonunda ciddi bir düşüş vardı. Bu takıma şişman Hasan Şaş'ı almak ne derece doğruydu tartışılır. 3 forvetle hala oynamaya devam etmek ne kadar doğrudur tartışılır.

Yaser aptalca attığı dirsek sonucu atıldı ve 10 kişi kaldı Galatasaray. Ardından Arda da sakatlanınca 9 kişi oynamaya başladı Galatasaray. 9 kişi oynamya uzun süre devam etti bir değişiklik hakkı olmasına rağmen. S.Kurtuluş-Arda değişikliğini hızlı yapamaması gole neden oldu ve skor 2-2 oldu.

Sivasspor ve Beşiktaş'ın karlı çıktığı bu haftada Fenerbahçe de kopmamış oldu. Fenerbahçe'nin hala üstündekilerle maçı var. Şampiyonluğu da bu maçlar belirleyecek gibi.


Ayrıca değinmek istediğim Lincoln konusu var. Almanya'da oyundan çıkarken yaptığı hareketler sonrasında "Bülent Trabzon'da ilk 11'de oynatırsa adam değildir" demiştim biraz da Ahmet Çakarca. Tebrik ediyorum Bülent'i. Bugün belki 2 puanı Lincoln'u oynatamayarak kaybetti ama uzun vadede otorite konusunda ciddi kazanımları olacaktır.

10 Mart 2009

Bir deplasman hikayesi: Kayseri | Kayserispor 0-2 Fenerbahçe


ÜNİFFEB ile beraber eski Salı Pazarı Meydanı'ndan cumartesi gecesi yola çıktık 17'likteki 18 kişiyle. 1 kişi, daha sonra Kayserili polis amcanın benden makas almasına neden olan, armut koltukta seyahat etmek zorunda kaldı.

Az uyku, bol tezahüratla devam ederken yolculuk ilk moladan sonra yavaş yavaş yerini bol uykuya bırakmaya başladı. Ankara'ya gelmeden önce gözü açık olanlar karla kaplı tepelerin ve manzarayı tamamlayan çam ağaçlarının arasında seyahat etmenin keyfini yaşayabildi. Ama bu keyif bazı renktaşlar için sıkıntıya dönüştü zira sadece maddi hasarla atlatılan kaza bu bölgede meydana geldi. Hepsini geçmiş olsun diyorum.

Kırıkkale'ye geldiğimizde kahvaltı molası için bir tesiste durduk. İçeriye bir anda 40 kişi girince koşuşturmaya başladı çalışanlar. Çorba içelim dedik. İşkembe, ezo gelin ve mercimek çorbaları içinde en eli düzgün olanını, mercimek çorbasını seçtim. Lakin öyle bir çorbaydı ki; temizlikte kullanılan suyla mı yapmışlar, çorbanın içine çamaşır suyu mu katmışlar karar veremedim. Çorbadan sonra yola tekrar koyulduktan sonra tüm minibüs istisnasız uyuyordu. Bu anı fotoğraflamadan edemedim :)


Kırşehir'de tıpış tıpış uzaklaşan bir UA


Polis'in Kayseri'ye taraftarı sokmadığını öğrenince Kırşehir'de zaman öldürmeye karar verildi. "Burda turistlik nereler var?" ve "Kırşehirin meşhur olan nesi var?" sorularının hiçbir cevabı olmadığını görünce Counter Strike oynayalım dedik, ardından da karnımızı doyurduk. Stadda yüksek performans için enerji içecekleri de unutulmadı tabi.




Kırşehir'den çıktıktan sonra ilk toplu fotoğraflarımızı benzinlikte çektik. Ardından Kayseri'ye devam ettik.


Kayseri'de polislerin arama noktasından önce kısa bir süreyi Pastırmacılar Parkı'nda geçirdikten sonra yola devam ettik. Kayseri tabelasını görünce tekrar durup ikinci toplu fotoğraf çekimi yaşandı etkili rüzgar altında:)


Ardından polis arama noktasına gelindi. Tüm aramalar bittikten sonra polisler armut koltuğu incelemeye başladılar. Arkadan yardırıp "Abi biz bilinçli taraftarız" belirtmemden sonra polis amca "sen ne tatlısın öyle" diyerek yanağımdan makas aldı.:) Böylece arama bitti ve kah minibüslerde kah dışarda beklemeye devam ettik. GFB'nin ısrarla Aziz Yıldırım'ın istifasını isteyen tezahüratlarını dinlemek zorunda kaldık.

Tekrar stada doğru yola koyulunca heyecan kendini göstermeye başladı. Yeni stadın merakı, şampiyonluk yarışında olabilmek için maçın öneminin heyecanı artmaya başladı. Ağır ağır ilerleyen konvoy sonunda stada ulaştı. Stadın dış görünüşünü minibüsün içinden fotoğraflamak zorunda kaldım.

Stada köşedeki merdivenlerden çıkarak girdik. Tek turnike vardı ve sadece 2 polis arama yapıyordu. Biz ilk girenlerden olduğumuz için çok sorun yaşamadık ama bildiğim kadarıyla sonradan girenler ciddi sorunlar yaşamışlar. Stadın eksikliklerinden biri olarak stada girişi ve çıkışı olarak belirtebiliriz.

Stada girer girmez koltuk renklerinin seçilişi ve dizilişindeki saçmalığını canlı olarak görmüş olduk. Herhangi bir koltuk toptancısının elinde ne varsa almışlar ve rastgele yerleştirmişler sanki. Yeni stad yapıyorsun, koltukları adam gibi dizayn edemiyorsun, ne diyeyim ki.


Stada girer girmez farklı açılardan stadı fotoğraflamaya çalıştım. Tabi bunu deplasman tribününün izin verdiği alan çerçevesinde yapabildim sadece. Stad, Şükrü saracoğlu'na göre daha dik. Çatısının dizaynı sayesinde akustik çok çok daha iyi durumda Kadıköy'den. Kadıköy'de sesin yarısı arkadan dışarı çıkarken Kayseri'de dönerek tekrar sahaya yansıyor. Akustik o kadar iyi ki, Tolunay bir şeylere itiraz ederken üst kattan Tolunay'a bağırdığımda duydu ve bize dönüp "ne diyorsunuz" der gibi bir el hareketi yaptı. Şaşırtıcı derecede iyi bir akustik. Kadıköy'de herkesin kıçını yırttığı maçlardan sonra televizyondan izleyenlerin "Abi hiç sesiniz gelmedi eleştiriyle karşılaşmaya alışmış olan bizler, maçtan sonra beğenmememize rağmen tribünü televizyondan izleyenlerin "Sırf sizin sesiniz geldi, çok iyiydi" tepkileriyle stad akustiğinin ne kadar fark yarattığını daha iyi anladık.

Stadın çatısında Türkiye'de ilk Şükrü Saracoğlu'nda uygulanan ısıtma sisteminin aynısı vardı. İyi de ısıtıyordu ama ikinci yarıda bunlardan bir tanesi alev almaya başlayınca "Stadınız yanıyor" tezahüratı söylenmeye başlandı.


Stadın bir eksikliği de sadece tek skor ekranının olması. Stadın bir bölümünün skoru görme olasılığı hiç yok. Karşı tribüne de bir skor tabelası şart.

Stadın bir diğer eksikliği de deplasman tribününü Kayserispor taraftarının tribününden ayıran kısmın demir tellerden yapılmış olması. Tribündekilerin büyük bir bölümü sahanın tamamını net bir şekilde göremiyor. Bu işin dayanıklı camlarla yapılması gerekir. Daha önce bunun beterini ASY'de tamamen opak levhalarla yaşadığım için çok büyütmedim ama düzeltilmesi gerek.


Sonunda bizim mahallede oynadığımız çayırlardaki gibi bir zeminde maç başladı. Sivas maçlarıyla iyi futbol konusunda olumlu sinyaller vermeye başlayan takım Uğur Boral dışında yine iyi performans sergiledi ilk yarı boyunca. Kafasıyla değil de tamamen fiziksel özellikleriyle futbol oynamaya çalışan Uğur Boral bu şekliyle sezon boyunca ancak 1-2 maçta bir şeyler verebilir takıma. Öyle de oluyor geldiğinden beri.

Daha etkili olduğumuz ilk yarıda, birinci golümüz Semih'ten geldi. Carlos'un frikiğinde yılan gibi giden top kaleciden döndü ve Semih tamamladı. Ardından Alex sağ ayağıyla inanılmaz vurdu ve 2'yi de bulduk. Topun yerdeki direğe çarpıp tavana vurması golün keyfin bir kat daha arttırdı. Bu iki gol dışında organize geldiğimiz ve Alex'in şutunda kalecinin topu son anda çizgide yakaladığı pozisyon da gol olsaydı maçı daha stressiz izleyebilcektik.

İkinci yarıyla birlikte Kayserispor baskı kurmaya başladı. Ama Mehmet Topu dışında vasatın üstünde adamının olmayışı nedeniyle ataklarını genelde olgunlaştıramadılar. Baskılı gözükmelerinin tek sebebi şişirilen topları toplamalarıydı, iyi pas yapmaları değildi.

Volkan'ın pozisyonunu başından sonuna kadar dikkatle takip ettim. Volkan göğsüne çok sert darbeyi alınca can havliyle adamı itekledi, buna tekme attı demek ağır olur. Ardındna hemen hakeme döndüm "Gördü mü?" diye. Bünyamin Gezer'in olayı gördüğünü ve sarı kart vereceğini düşünürken acıdan kıvranan Volkan'a kırmızıyı daha olay yerien gelmeden çıkarttı. 10 kişi kaldıktan sonra Kayserispor daha da baskılı gözüktü. İki kere etkili pozisyon yakaladılar. Birinde Gökhan Gönül, diğerinde Lugano olağanüstü hamlelerle olası gol vuruşlarını engellediler. Maçın ikinci yarısı boyunca "Rahat olun gol yemeyeceğiz" söylemlerin yerini buldu ve kaleye isabet eden şutları olmadı.

Lugano yine inanılmaz performanslarından birini sergiledi. Bir kez daha kendine hayran bıraktı beni. Giderayak damağımızda güzel tadlar bırakmaya devam ediyor. Bundan seneler sonra "Bir Lugano vardı ki..." diye başlayan söylemleri sıklıkla duyacağız. Yine de bir umut, belki gitmez. İnşallah gitmez.

Maç sonunda "Staddan çıkmayın, biraz taşşak geçelim" çağrılarımıza 1-2 Galatasaray formalı dışında kulak vermeyen Kayserilileri zeki ilan ediyorum. Galatasaray formalılara da Allah akıl ihsan eylesin diyorum. Bol bol eğlendirdiler sağolsunlar bizi :)


Staddan yaklaşık maç bitiminden 1 saat sonra çıktık. Yine konvoy halinde stadı terk edip polis eskortunda ilerlerken yan taraftaki bir parkten 5-6 tane çocuk taş salladılar. Bir tanesininki bize doğru geliyor sanmıştım ama arkadaki CK'nın minibüse geldiğini anladık biraz ilerledikten sonra. Çift camın dıştaki tarafı kırılmıştı. Kayseri polisinin acizliği görülmeye değerdi!.. Bu tatsız olay dışında temiz bir deplasman oldu diyebiliriz.Neredeyse tamamını uyuyarak geçirdiğimiz dönüşle saat 7:30 gibi Kadıköy'e ulaştık.


Kayseri deplasmanından diğer fotoğraflar:





Kadir Has Şehir Stadı Fotoğrafları:









4 Mart 2009

Fenerbahçe - Sivasspor 4-2 / 3-1


Galatasaray'ın 3 kere yenemediği, 3 puanı bırakıp kupadan elendiği Sivasspor'u ikidir çok iyi oyunla deviriyoruz. Takımdaki kazanma azminde sezonun önceki maçlarına göre (derbi maçları hariç) gözle görülür bir artış var. Zaten bu azmi görebilmek sadece Alex'e bakmakla mümkün olabiliyor. Herkesten ve herşeyden çok, 'O' istediğinde oluyor bir şeyler, oluyor iyi futbol. Gol sevincini yaşamak yerine topu alıp santraya koşmaya başlıyor, Milli Takım'ın Avusturya'da defalarca ortaya koyduğu inancı hatırlatırcasına. Şampiyon olabilmeye yetecek mi bu inanç ve azim? Bence hayır. Kupayı almaya yetecek mi bu futbol? Evet bu mümkün bence ama bu kupayı zaten önemsemiyorum. Tek isteğim bu ligde 2. olabilmek ve Şampiyonlar Ligi'ni kovalayabilmek...


Fenerbahçe 3-1 Sivasspor maçı sonrası Metrobüs rezaletinin birkaç dakika öncesinden bir video:

Metrobüs REZALETİ !!! Metrobüs çöktü...

Maça metrobüs sevinciyle gittik, aynı rahatlıkla geri döneceğimizi düşünürken büyük bir gerizekalılıkla karşılaştık. Ne yazık ki zeki İETT görevlileri maç bitimi için Avcılar-Zincirlikuyu hattında çalışan arabalardan takviye yapmamışlar. Binlerce insan kamyona hayvan depolanır gibi 10 dakika beklenen metrobüslere tıkıştırıldı. Maç bittiğinde oraya yığılacak insan adedini düşünebilmekten aciz olunabilir mi? Evet Türkiye'de bu mümkün.

Otobüs tıklım tıklım dolu, arada duruyor, biraz ilerliyor tekrar duruyor. En sonunda Acıbadem durağına yakın metrobüs tamamen çöktü. Bozulan metrobüsten inenler yolu doldurdu ve arkadan gelecek boş metrobüsleri kollamaya başladılar. Bir rezaleti daha böylece yaşamış olduk. Teşekkürler İETT...