6 Mayıs 2009

Bir İnönü Hikayesi | KADERİN SUSMAK !!!



Son yılların belki de en kolay bilet bulunan derbisiydi bu maç. Maç günü bile bilet alanlar olmuştu. Gerek şampiyonluktan tamamen uzak olmamız, gerekse biletlerin 70 TL olması bu ortamı oluşturmuştu. Tüm bu olumuzluklara rağmen İnönü'de kazanma geleneğini bilenler ve bu eğlenceyi defalarca İnönü'de yaşamış olanlar sezonu bitirirken yine aynı amaçla biletleri almıştı. Benim bileti alma sebebim "Şampiyonluk yarınlara kaldı" diyebilmekken, kimisininki de "İnleyen nağmeler" diye İnönü'yü yine inletmekti. Kimse merak etmemeliydi, Fenerbahçe yine kazanacaktı bundan önceki 5 maçlık seride olduğu gibi.

Maç günü, önce salı pazarına uğradık. Biz gittiğimizde 20-30 kişilik bir grup, kendilerini tahrik eden Beşiktaşlıları hırpalamış, dönüyorlardı. Ardından Fasıl'a geçip biraz tezahüratlarla havaya girip yemek yedikten sonra Haydarpaşa'da beklemekte olan Motor'a bindik. İlk göze çarpan "Ein Führer" çıkartması oldu :)


Kabataş İskelesi'ne inip 1 saat kadar polisin gerekli tedbirleri almasının ardından, yıllar sonra topluca İnönü'ye gidiş başladı. İskeleyi terkeder terketmez tekbirler söylenmeye başlandı. O günkü kurbanımız ne bir koç, ne bir dana, ne de bir deveydi. O günkü kurbanımız bir kartaldı :)



İnönü'ye gidiş - La ilahe İllallah


İnönü'ye gidiş - Fenerbahçe'm Sen Çok Yaşa


İnönü'ye girerken bu kez maçın çok ciddiyeti olmayaşından olsa gerek ayakkabılar çıkartılmadan arandık. Çorabın içine sokulan, daha sonra kimisi kokulu kimisi kokusuz bir şekilde büfeciye verilen bozuk paralar avuçiçinde de geçermiş meğersem. Stadın diğer kısımlarını bilmiyorum ama deplasman tribünün koltuklarındaki ergonomi takdire şayan. Otururken bacaklarınızla karnınızın yaklaşık 30 derecelik bir açı yapması lazım. Bu da pek mümkün değil. Yıldırım Demirören'in koltuk siparişini kendi popo ölçülerine göre verdiğini ciddi ciddi düşünmeye başladım. Koltuklar kırılıyor, yenileri koyuluyor, her sene yine aynı dizayn karşımızda. Yetti artık Sayın Demirören...

Maç öncesi videoları:


İnönü'de Maç Öncesi - İnleyen Nağmeler


İnönü'de Maç Öncesi - Kartal Gol Gol Gol?

İnönü'de Maç Öncesi - Dale Yo

Dale yo, Dale yo, Dale yo, Dale dale yo
Dale yo, Dale yo, Dale yo, Dale dale yo
Lelelelelelele ooo oooo
Lelelelelelele aaa aaa
Yarabbilalemin, yarabbilalemin
Düştük yine yollarına,
Sevdamızı haykırmaya.
Senin için her cefaya,
Katlanırız biz Kanarya.
Canımıf feda uğruna ooo ooo
Değişmeyiz seni asla aaa aaa
saldır Kanarya, Saldır Kanarya...


Maç öncesinde İnönü'nün son fatihi Alex'in olmayışı olsun, 3 stoperimizin eksikliği olsun sıkıntı çok büyüktü. Ama yıllardır derbi izliyoruz, çok nadirdir bu kağıt üzerinde görülen artıların eksilerin maça yansıdığını gördüğümüz maçlar. Çok nadirdir derbi öncesindeki takımların form durumlarının maça direkt etki ettiğini gördüğümüz maçlar. Dolayısıyla bunları enine boyuna tartışmayı her zaman manasız bulmşumdur maç öncesinde. Her zaman bu maçlarda farklı şeyler olur, bambaşka isimler yıldızlaşır, genelde de Fenerbahçe kazanır.

Maçın büyük bölümü Fenerbahçe'nin üstünlüğüyle geçildi. Zico dönemini hatırlatan yerden isabetli paslarla olgun bir futbol koyuldu ortaya. O dönemde takım Inter'i, Chelsea'yi, Sevilla'yı bu futboluyla, top yüzü göstermeyerek ve hareket olanağı sağlamayarak yenmişti. Hem yapıcı bir futbol vardı, hem de bu futbol rakibi bozucuydu. İyi futbol ile takımdaki tek tek bireylerin performansını arttırırken, bu artış tüm takıma da yansıyordu. Sonucunda iyi futbol ortaya çıkıyordu ve nedense hep jeneriklik goller oluyordu!..

Beşiktaş maçnda da böyle oldu. Topun genelde Fenerbahçeli futbolcuların arasında döndüğü bir futbol. Bu olgun futbolun en sağlam kanıtı da ikinci goldü zaten. Son pası yapmak için acele etmeden sonuna kadar çevirdiler topu. Pas yaptıkça tek tek hepsi keyif almaya başladı. Bu keyifler toplandı sonunda ve Semih'in vuruşuyla taraftarın futbol orgazmına dönüştü. Müthişti tek kelimeyle.

Rüştü'nün Portekiz'deki sendromunun benzeri yaşansa da Güiza'nın golü enfesti. Maçtan önceki "Kezman gibi Güiza da aynı kaderi paylaşacak ve golü atacak" tahminim yerini buldu. Kezman da aşırtmıştı, Güiza da aşırttı. Bir tek farkla ayrıldılar; Güiza Kadıköy'de de aşırtmıştı :)

Güiza'nın golünden sonra tribünler coşmuştu:


Güiza'nın golünden sonra - Pınarbaşı


Güiza'nın golünden sonra - İnleyen nağmeler

Devre arasında ise Kapalı'da 10-15 dakika süren bir kavga yaşandı. Alt taraf ile üst tarafın kavgasından biz de kendimize pay çıkarttık. Önce alt taraftakileri gazladık, ardından üst taraftakileri:) Videoda izleyebilirsiniz:


Devre arası - Saldırsana alt taraf

İkinci yarıda her ne kadar Beşiktaş baskılı oynama arzusuyla oyuna başlasa da Fenerbahçe'nin değişmeyen futbolu sayesinde bu istek kırıldı ve muhteşem 2. golle beraber Beşiktaş taraftarının liderlik umudu suya düşmeye başlamıştı. Halbuki takımlar sahaya çıkarlarken taraftar "Lider geliyor lider" tezahüratlarıyla coşuyordu. unutmuşlardı ki 5 maçtır içeride dışarıda Fenerbahçe kazanıyordu.

Ölen ümitleri yeşerten Holosko ile birlikte Gökhan Gönül oldu. Orta sahanın gerisinden aldığı topla ceza sahasına kadar herhangi bir zorlukla karşılaşmadan giden Holosko'yu Gökhan Gönül'ün, geriye kamak yerine üzerine giderek karşılaması gerekiyordu. Bunu yapmayıp bir bek gibi adamı geçirmeme mentalitesi güttüğünden golü kalemizde gördük.

Zaten fazlasıyla eksik olan takım bir de Emre ve Semih'in çıkışıyla vasat bir takıma dönüştü. Doğal olarak yapay bir baskı oluşturdu Beşiktaş. Baskı vardı ama yapaydı çünkü üretken olamadılar. Çok tehlikeli diyebileceğimiz bir pozisyon yakalayamadılar.

Maçın bitiş düdüğüyle birlikte bilete verilen 70TL'nin hakkını verme zamanı gelmişti. "Şampiyonluk yarınlara kaldı" ve "İnleyen nağmeler" söylenmeliydi sağlam bir şekilde. nitekim söylendi de:


Maç sonu - Şampiyonluk yarınlara kaldı ve İnleyen nağmeler

Kapalı tribününe bir kırgınlığımı da belirtmek isterim. Maç sonunda ısrarla karşılıklı "Kartal gol gol gol?" tezahüratı yapma isteğimize karşılık vermediler. Biz de kendilerini doğal olarak yuhalamak zorunda kaldık.

Bu arada yıllardır soruyoruz, cevabı hala tüm araştırmalara ve deneylere rağmen bulunamadı. Yeri gelmişken tekrar soralım: Bir insan neden Beşiktaşlı olur?


Serhat'tan, Johnson'dan, Tuncay'dan, Kezman'dan sonra bayrağı devralanlar Semih Şentürk ve Daniel Güiza. Onlar da İnönü'de "Sus!!!"u çektiler, onlar da susturdular!..



1 Yorum...:

onore dedi ki...

Susturma Serhat&Johnson ikilisinden önce, Alpay'la başlıyor.
Sevgiler...
http://www.hayatimfenerbahce.com/2009/05/10/inonu-susturuculari/